Bayram sevinciyle izlenir havai fişekler bu semtte
Gidilemeyen eğlencelere bir iç çekimdir “ Sıradaki benim için olsun.” denen
Burası Mithat Paşa.. Adana’nın Mahallesi…
“Adı yeter!” der kimisi.
İhtisaslısı az olsa da,
İyi bilir bıçak çekmeyi yağız gençliği
Oradan oraya volta atıp kız kesmeyi
İyi bilirler bakışlarıyla adam seçmeyi
Rüstem’leri vardır mesela…
Bir çift sözüne el pençe divan durduran
Ya da Alparslan’ları…
İsmi gibi gölgesi de ağır olan
Geceleri sokak lambaları altında görülen hesaplar hep kanıtlar sokakların kime ait olduğunu
Karanlık geceleri vardır Mithat paşa’nın
Trenin siren sesine denk düşen ölümleri…
Fabrika duvarı vardır Berlin Duvarını aratmayan
Soğuk, gri bir sınır yamacında bilinmezlikler oynanan
Söner bir zaman sonra tüm ışıklar, uyur şehir, semt kapar gözlerini.
Kim bilir neler yaşanır o rüya saatlerinde…
Meçhuldür gece ikiden sonraki zamanlar
Ardından gün doğar aydınlanır sokaklar
Sekizi vurduğunda saatler
Çocuk sesleri alır yürür dar sokakları
Mızıka çalıp ayaklarıyla ritim tutanlar
İnatla çamurdan oyuncaklara merak salanlar
Sakız kâğıtlarından 23 Nisan süsleri yapanlar
Simitçilerin önünü kesip annelerine yağ yakanlar ya da garibanları oynayanlar
Soluğu vardır Mithat paşa’nın
Küfürlere karışan çocuk çığlıkları
Sonra…
Necati Amca’sı vardır laf çarpmayı seven insanlara, yüreği tertemiz atan yarına
Yinede endişeli açar avuçlarını Allah’a
“Bu günü de gördük çok şükür.” der kimi zamanlarda
Şükrü’sü vardır mesela…
Cahilliğini sergileyen çizgili memur pijamasıyla
Pek çıkmasa da evinden, dedikodular taze biter dilinden
Bir de Osman Amca’sı vardır yüreği iyilikten yorgun düşen
Elleri nasırlı, sesi kederli…
Gülen yüzü yansır sözcüklerine
İki iyilikten diğeridir karısı Ayfer Teyze…
Sürekli anlamaya çabalar bir şeyleri
“Geç anlarım idare edin.” demeyi bilir
Yinede kötülüğü yoktur yüreğinde, paylaşmayı bilir elinde olanı yettiğince
Bulaşıyor adı işte bir şekilde
Kolay değil yaşamak bin bir çeşit kişilikle
“Başını ey, laf getirme kimselerden!” hep bir koruma güdüsü neye karşı olduğu bilinmeyen
Mithat Paşa burası…
Geceli gündüzlü ayrı bir hayat
Doğunca güneş aydınlanınca sokaklar, güler insanı
Gecesi karanlık olsa da yıldızlar görülür uzaklardan
Fonda tren sesleri, cırcır böcekleri
Fabrika duvarında ölen birileri yıldızların altında
Ya da asan birileri gerçekleşeceğine imkân vermediği hayallerini
Gün doğar, gün batar…
Bir varmış bir yokmuş hikâyesi…
Havai fişekleri izlerken pencerelerden…
Sokak lambasına asılan hayaller…
Yinede bir umuttur yüreklerde
“Bir gün daha bitti yarına Allah kerim” diyenler.
ne güzel de anlatmışsın . . .
can vermişsin yaşadığın yere. . .
bir ses olmuş tümcelerin kanat çırpmış yüreğimize . . .
kalemine , yüreğine sağlık . . .